Üsküdar Üniversitesi Çevre Sağlığı Program Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, bölgesel ve ulusal ölçekte yaşanan su krizini değerlendirdi. Dr. Adiller, suyun bütün canlıların en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu belirterek, sıcaklıkların artması, kuraklık ve iklim değişikliği gibi etmenlerin, Türkiye’nin birçok bölgesinde ciddi bir su krizine yol açtığını vurguladı. Bu krizin sadece çevresel bir sorun olmadığını; aynı zamanda halk sağlığını, gıda güvenliğini ve ekonomik istikrarı tehdit eden unsurları da içerdiğine dikkat çekti.
Dr. Adiller, dünya genelinde hala nüfusun yüzde 25’inin güvenli ve temiz suya erişiminde ciddi zorluklar yaşadığını ifade ederek, bu durumun her yıl 1 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olduğunu aktardı. İçme suyundaki azalmanın, özellikle suyun kalitesi üzerindeki etkilerinin sağlık risklerini artırdığını, bulaşıcı hastalıkların artmasına neden olduğunu ve toplum genelinde sağlık sorunlarını derinleştirdiğini belirtti. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik rahatsızlığı bulunan bireylerin bu durumdan daha fazla etkilendiğini söyledi.
Su tüketiminin büyük bir bölümünün tarım ve sanayi alanında gerçekleştiğini belirten Dr. Adiller, su kıtlığının tarımsal üretimi azaltabileceği ve gıda fiyatlarını artırabileceği konusunda uyarıda bulundu. Su kıtlığı, ekonomik istikrarsızlığa, aşırı fiyat artışlarına ve gıda güvenliğinin zayıflamasına neden olabilir. Sanayide yaşanacak su sıkıntısının ise üretim maliyetlerini artırarak ekonomi üzerinde doğrudan olumsuz etki yaratabileceğini dile getirdi.
Dr. Adiller, su sıkıntısının sadece Türkiye’de değil, farklı ülkelerde de ciddi boyutlarda yaşandığına dikkat çekti. Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinin iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgeler arasında yer aldığının altını çizen Adiller, vatandaşların yıl boyunca suyun korunması ve tasarruflu kullanımı konusunda daha bilinçli olması gerektiğine vurgu yaptı. Günlük su tüketimini azaltmanın yanı sıra, satın alınan her ürünün dolaylı olarak su tükettiği bilincinin geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Örneğin, bir akıllı telefonun üretim süreçlerinde 12 bin litreden fazla su tüketildiği gerçeği, tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesinin önemini ortaya koymaktadır.
Dr. Adiller, su krizine karşı etkili önlemler alınmadığı takdirde, çevre sağlığına ve ekonomik yapıya olumsuz etkilerin kaçınılmaz olacağını belirtmiştir. Su kaynaklarının azalması, ekosistemlerde geri dönüşü zor tahribatlara yol açarken, tarım ve sanayi alanındaki aksaklıkların da işsizlikten enflasyona kadar birçok olumsuz ekonomik etkiyi beraberinde getireceğini dile getirdi.
Ayrıca, bazı barajlardaki su seviyesinin tamamen bitmesi, su krizinin somut bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Dr. Adiller, içme suyu kaynakları açısından kriz yaşayan illere altyapı yatırımlarının hızlandırılması gerektiğini vurgulayarak, halkın suya erişiminin garanti altına alınması gerektiğini söyledi. Belediyeler ve yerel yönetimlerin, toplumun su yönetimi süreçlerine katılımını artıracak şekilde bilinçlendirme faaliyetlerini daha etkin bir şekilde yürütmeleri gerektiğini ifade etti. Örneğin, eğitim kampanyaları ve tasarruf yöntemlerinin tanıtımı bu sürecin önemli parçaları arasında yer alıyor.
Sonuç olarak, iklim değişikliği, artan nüfus ve yanlış su politikaları göz önünde bulundurulduğunda, sürdürülebilir su yönetimi artık bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir. Eğer acil adımlar atılmazsa, su kıtlığı sadece bölgesel değil, ülke çapında ciddi bir kriz haline dönüşebilir.












